3 dakika okuma süresi (595 kelime)

Derelerin İhdası

Derelerin İhdası

Derelerin ihdası konusu hukuki yapısına göre değişiklik göstermektedir.

3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 16. Maddesinde;

“Kamunun ortak kullanılmasına veya bir kamu hizmetinin görülmesine ayrılan yerlerle Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan sahipsiz yerlerden:

C) Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan kayalar, tepeler, dağlar (bunlardan çıkan kaynaklar) gibi, tarıma elverişli olmayan sahipsiz yerler ile deniz, göl, nehir gibi genel sular tescil ve sınırlandırmaya tabi değildir, istisnalar saklıdır.

…”

Hükmü bulunmaktadır. Bu hüküm gereği dereler tescil ve sınırlandırmaya tabi değildir.

Kadastro çalışmaları sırasında, var olan derelerin genişliklerinin tespiti için ise Dere Yatakları ve Taşkınlar konulu mülga Başbakanlık 2006/27 sayılı genelgesinin 14. Maddesinde;

“14 – Kadastro çalışmaları sırasında, dere yataklarında tabii akışa imkân verecek ve kendiliğinden oluşmuş dere yatağı kesiti tescil dışı bırakılarak, derenin tabii akışına tahsis edilecektir. Dere yatak genişliğinin tespitinde DSİ’nin bilgisi ve görüşü doğrultusunda uygulama gerçekleştirilecektir. Kadastro çalışması tamamlanmış olan sahalarda münferit tescil müracaatları halinde de aynı usul ve esaslar uygulanacaktır.”

Hükmü getirilmiştir.

Görüleceği üzere, zeminde var olan bir derenin kadastro çalışmaları ile kadastro paftasına aktarılması sırasında, DSİ’nin bilgisi ve görüşü doğrultusunda, dere yatak genişliğinin tespit edilerek kadastro çalışmalarının tamamlanması gerekmektedir.

Her halükarda, kadastro çalışmaları ile belirlenmiş ve kadastro paftasına aktarılmış bir dere yatağının kurutulması veya kapatılması (ihdası) söz konusu olduğunda da yine DSİ’nin bilgisi ve görüşü doğrultusunda uygulama yapılması gerekmektedir. Bunu 2006/27 sayılı genelgenin 14. Maddesinin son cümlesinden anlamaktayız.

Onaylı İmar Planları ile kadastro paftalarında yer alan derelerin kapatılması sözkonusu olduğunda, hukuki yapı biraz genişlemektedir.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun Yeni Arazi Oluşması başlıklı 708. Maddesi;

“Birikme, dolma, toprak kayması veya kamuya ait suların yatağında ya da seviyesinde değişme gibi sebeplerle sahipsiz yerlerde yeniden oluşan yararlanmaya elverişli arazi Devlete ait olur.

Devlet, bu araziyi kamusal bir sakınca bulunmadığı takdirde öncelikle arazisi kayba uğrayana veya bitişik arazi malikine devredebilir.

Toprak parçalarının kendi arazisinden koptuğunu ispat eden malik, bunları, durumu öğrendiği tarihten başlayarak bir ve her hâlde oluşumun gerçekleştiği tarihten başlayarak on yıl içinde geri alabilir.”

Hükmünü içermektedir.

Aynı şekilde, 3621 sayılı Kıyı Kanunu’nun 7. Maddesi;

“Kamu yararının gerektirdiği hallerde, uygulama imar planı kararı ile deniz, göl ve akarsularda ekolojik özellikler dikkate alınarak doldurma ve kurutma suretiyle arazi elde edilebilir … Doldurma ve kurutma işlemleri yürürlükteki mevzuat hükümlerine göre yapılır. Bu araziler Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır, özel mülkiyet konusu olamaz.

Bu alanlar üzerinde 6 ncı maddede belirtilen yapılar ile yol, açık otopark, park, yeşil alan ve çocuk bahçeleri gibi teknik ve sosyal altyapı alanları düzenlenebilir.”

Hükmünü içermektedir.

Görüleceği üzere, derelerin imar planı kararları ile kurutulması ve kapatılması mümkün olup yine kamunun kullanacağı plan kullanım fonksiyonlarında alan olarak imar planlarında yer alması, hiçbir şekilde bu toprak parçalarının özel mülkiyete konu edilmemesi gerekir.

Doldurma ve kurutma suretiyle elde edilen arazilerin Tapu Siciline tescilinde dayanak yine 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 999. Maddesidir.

“Özel mülkiyete tâbi olmayan ve kamunun yararlanmasına ayrılan taşınmazlar, bunlara ilişkin tescili gerekli bir aynî hakkın kurulması söz konusu olmadıkça kütüğe kaydolunmaz.”

Aksiyle kanıt ilkesi gereği Özel mülkiyete tâbi olmayan ve kamunun yararlanmasına ayrılan taşınmazlar, bunlara ilişkin tescili gerekli bir aynî hakkın kurulması söz konusu olduğunda ise kütüğe kaydı gerekir. Derelerin özelinde bu tescilin Hazine adına olması gerekir.

Derelerin ihdasının özel mülkiyete konu olacak şekilde yani imar planlarında kullanım fonksiyonu olarak özel mülkiyete tescili mümkün alanlara rastlaması durumunda ve parselasyon planları ile bu toprak parçalarının özel mülkiyete konu edilmesi durumunda, kişisel görüşüme göre talebin anılan kanuni düzenlemeler gereği red edilmesi gerekir.

İdarelerce yukarıda bahsedilen mevzuatlar gereği kurutulacak ya da kapatılacak dere yataklarının imar planı kapsamına alınması durumunda plandaki kullanım fonksiyonlarının yine kamu elinde olacak şekilde planlanmış olması gerekir. Aksi durumdaki planlara göre ihdas taleplerinin karşılanmaması gerekir kanaati oluşmuştur.

         Gökhan DOĞRU

Uşak Kadastro Müdürlüğü

×
Haberdar Olun

Bloga abone olduğunuzda, sitede yeni güncellemeler olduğunda onları kaçırmamanız için size bir e-posta göndereceğiz.

Taşınmaz Planları
Medeni Kanunun 1007. maddesi Kapsamında Tapu ve Ka...